28 Aralık 2010 Salı

Gayr-i Meşru

Çok hayal kurardım. Öncesinide sonrasınıda zamanda kaybettiğim, ifadelerin ahlaksızlığı var üzerimde. Yenilgiler sakladım geride, ıskaladığım noktaların detaylarında hayat varmış meğerse. Elimden akıp giden renklerimin yası siyahta saklı. Bozuk cümlelerimin içerisinde, dengesiz hareketlerim var şu sıralar. Kimseyi suçlamıyorum, kıyısından tutunmaya çalıştığım hayata, çabalarımda yenildi. Kavuşmaların ağır durumları beynimin ardındaki çıplaklıkta ağlamakta. Önünde diz çöktüğüm, acınacak hallerin tesellisini dualarda aramaktayım. Kendimi kandırdığım anların boşluğu hep eksik yaşattı gerçeği. Önüme sunulan sınavın kopyası yoktu. Evet yanlışı hepiniz kadar çok, doğruyu bulmaksa bir o kadar zordu. İnatlaşmanın usülsüz tavrıları, feryadın en acısını içine çekmekte. Kelimeler, harflere düşman olmuş devrik ifadelerin kayıp öznesini aramaktaydılar. Savunma savaşının son çaresiz umutlarıda terk etmişti cepheyi. Sonsuzluğun sunduğu hayatın karmaşası, herkesin kendi paradoksunu oluşturmaya zorluyordu. Sorunların içinden yapay sebepler oluşturmakta sahte insanlığın üzerine yoktu. Gecelerime dönüp baktım ben, ne kadar zor etmişim yorgun sabahları. Kendi cevaplarımı görmezden gelip, vicdan tarafına dokunmamışım bile. Yüzünüzdeki, geçmişin ifadesi silik bir gülümsemede ışıldamakta. Hadi lan ordan siz kendi yıldızlarınıza çoktan kaydırmışsınız. Kalite arayışınızdaki namuslu tavırlarınız, gayr-i meşru durmakta. Bastığınız toprak sizi taşımakta zorlanırken, bedeniniz üzerinde gezinen günahlar, ruhunuza ne kadar baskı yapmakta? Bakışlarınızın daldığı noktada, size en az sizin kadar yakın olan gözler var. Asla inkarcı olmayan dokunuşları birer birer vurgulamakta. Dalganızı, bedeller ödeyerek, sormadan, dağınık bırakıyorsunuz... Yanlışın kaosunda gerçeğin parçalarını baktığınız yüzlere uydurursunuz. He olmadı mı? İnsanlarda denenecek yüz çok, ardındaki yüze geçiniz.Her satır başında dilinize yapışmış olan yeminler, günlük ifadeniz olmuş sizin. Her kısayolda üşenmeden alıp birini bozuyorsunuz. Artık daha iyi anlıyorum, her anlamda bir tecrübeyi geride bırakıyorum. Ucuz yollu olaylarda, tavırlarınızın büyüklüğü beni kendime getiriyor. Hani hep hayat suçlanır ya? Ben hayatı değil içindekileri suçluyorum. Sonuçta hayatı değiştiren bizim açılarımız.

9 Aralık 2010 Perşembe

A doğrusundan B gerçeğine

Gece yarısıydı. Hava o kadar dingindi ki; kendi soğukluğuna karşı gelmek istiyordu sadece. Baktığım pencereden, sessizlik gülümsüyordu öylesine. Yıldızlar birbiriyle yarışırcasına parlıyordu. Kafamdaki düşünceler birbirine cephe almış, dağınıklığın içinde savaşmaktaydı. Zafersiz bir mücadelenin içerisinde yıpranan sadece hayallerdi. Gecenin hepte aynı yarısında tanıdık duygular yığılırcasına üşüşürdü hayatıma! Her birini uzun uzun dinler, anlamaya, anlamlandırmaya çalışırdım. Sesler o kadar çok bağırırdı ki; kulaklarım bir süre sonra sadece itaat ederdi. Duymamazlıktan gelmek, acizliğimin gözler önündeki sırıtmasıydı sadece. Kendime ne kadar uzak kaldığımı kelimeler usulca fısıldardı. Üstümdeki bu ağır yenilgileri atmak için geçmişe uzaktan, hafifçe başımı eğerek selam verirdim. Sonra hayatımın en dibine doğru gerçekler akmaya başlardı. Kabullendiğim her yenilgi, gizli zaferimmiş aslında. Yeniden var olmak isteyen tanımların, klasik eserlerindendi sadece. Korkularım, kabusların hayaller üzerindeki son yorulmalarıymış. Son nefesinden etmiş olduğu cılız bir dua ayiniydi bu sahne. Ağır mağlubiyetlerimin, ters köşe yaptığı zamanlardan kalan cümlelerim vardı. Devrik harflerin hazımsızlığı seslere karışırdı usulca... Vefasız insanlığın, öteki yüzünde gezinen bir kaç fukara bedenden öte değil yaşadıklarımız. İnkarlarımız, acemi bakışların yalan söyleyememsinde sıkışıp kalmakta... Herkes ne kadar çok sever sonuna ünlem yakışan tavırları. Birilerine bi'şey öğretme telaşında kendidir geç kaldığı aslında. Melodisiz yarınlarınızın, umudu çalınmış ağır rollerdi sizi hayata yakıştıran, yakınlaştıran... Hep bu yüzdendi bir adım geride saygı duruşlarınız. Ne kadar sessizdi sessizlik! Hepte saati vicdan geçe vururdu bu günahlar. Pişmanlığa karşı oynadığınız oyunda, misketleri ütülen siz oldunuz! Kıt kanaat yetirdiğiniz kararlarınızın, aceleci yaklaşımları avcunuzdan akmakta. Şimdi düşünün bakalım. A doğrusundan B gerçeğine, sıfır kilometre yalanla hareket eden bir kişi, hangi yaşamlardan geçip, kaç hayalle huzura kavuşur?

1 Aralık 2010 Çarşamba

Hayatın İnadına Hayattan Memnunum Ben

Hataların adresini bulurum hep. Efkarın en dibi katran karası yüzünü hiç üşenmeden gösterir. Gelmeyecek olanları beklerken, savaşımda yitip gidenleri arıyorum şimdi. Pişmanlık şöyle dursun, hayatın inadına hayattan memnunum ben. Yasak elmayı ben çalmadım! Üzerime yüklenen bu ağır insanlık niye? Adımlarım boşlukta hep büyür büyür... Biliyorum bende, çok dinledim falan filanları. Kendi deneyimsiz geçmişinizin hırsını çıkartacak,yanlış yaşamdan geçiyorsunuz. İkinci yüzünüzü daha çok seviyorsunuz. O kadar iyi koruyup kolluyorsunuzki, biri gelip maskenizi tırnaklarıyla yırtacak diye uykularınız kaçıyor. Kendi kendinizin celladı olup, aslınıza sadece uzaktan tükürüyorsunuz. Perdelediğiniz yaşantılarınızı en önde 'yuh' luyorsunuz! Sizi siz yapan ne varsa hep o koca, kilitli sandıkta. Anahtarını haramın içindeki günahta unutmuşsunuz! Koparılacak inkarlarınız var her bakışta. Beyninizden kalbinize doğru giden yalanlar birde. Onlar bile sizden daha dürüst, vicdanın azabıyla yüzleşebilmekteler çünkü. Ne kadar masumdu hayat oysa! Ta ki dıştan içe hamlenizi yapana kadar. Evet belkide kaybettik ya da kaybettiniz. Kayıplar sizin aleminizdeki kara delikte boğulup, sonsuza akmakta! Tıpkı gerçekleri sıyırıp, kırıntılarını bırakmayana kadar yok ettiğiniz gibi. Oturun şimdi ortamın leş kokulu mekanlarında. Şen kahkahalarınız ardındaki sırlarda dökün gözyaşınızı. Ağlama duvarınıza her yenilgide tekrar tekrar başvurun. Fısıldayın kulaklarınıza, ardındaki pas silininceye kadar. İhtiyacınız olan tek nefeslik hali üfleyin ruhunuza...

6 Kasım 2010 Cumartesi

Gece hala karanlığındaydı

Gecenin bir vakti telefon geldi. Alaş telaş açtım. Birden gözümün önünden gerçekler yavaşça geçti. Ses tonundan bunun bir ayrılık konuşması olduğunu anlamıştım. Tuhaflaştım düğüm düğüm sustum. O an kelimeler bile beni tanıyamazdı. Sahi neydi konuşmak? Sustum, gecenin bir yarısında geçmek bilmeyen saat dilimlerinde buldum kendimi. Karşıdan gelen ses tanıdıktı. Eskilere karışacak sevgilinin, aşina tonlarından, alışılmadık seslerdi. Çark etti o zaman düşünceler. Anladım uyumuyordum ben. Rüya sona ermiş, gerçek en acı haliyle dokunmuştu tenime Bi'şeyler söyledin. Uzun uzun hiç bir zaman bizim olamamış geçmişten söz ettin. Ne önemi vardı ki artık bunların. Bu son sözler seni bende bitirmeye yeter miydi? Dinledim, her zaman duymak istediğim aslın şimdi ne kadar karşımda? Öylece orda, boylu boyunca... Olamadığımız hayallerin içinde kurdun sonra parçalayıp attın bizi. Anlamıyordum o an! Neydi bu? Yani sana iten neydi? Ben kendi içimdekileri anlamlandırmaya çalışırken sen usulca, içini çekerek ağlıyordun. Evet ağlıyordun. Belkide ilk kez 'Biz'e ağlıyordun. Bunca hatrı yıkıp, sonumuza sen karar veriyordun. Saat hala koyu karanlıktaydı. Müsaade isteyip, pencereyi açmaya gittim. Ciğerlerimden söküp seni çalsın diye bir umut içime çektim temiz havayı. Rüzgara izin verdim, tüm yaşanmışlıkları alıp sonsuzluk kavramında hapsetsin diye. Hemen geri döndüm. Sesin hala yorgundu. 'Umut yok mu?' diye şansımı zorlamanın zirvesine çıkardım. Uzunca bir sessizlik, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi o kadar sessizlik. Cevabını bile bile geveledim ağzımda cümleleri. Yuttum sözlerimi. Anladım, sen bana gitmek için gelmiştin. Peki bu gözyaşı dediğimiz varoluşta mı yalan? Değildi biliyorum, biliyorsun... Kabullenmekten başka çare yoktu. Yakışanı yaptım ve tek bir söz bile söylemeden usulca tamam dedim. Yağmur bastırmıştı, inceden toprak kokusu hüznün vedasında kol gezmekteydi. Gece hala karanlığındaydı. Gittim, yatağa uzandım gözlerim kapanırken sonsuzluk artık beni almaya hazırdı...

15 Ekim 2010 Cuma

Ey Yabancı

Her gördüğümde mutsuzluk hedef seçerdi beni. Bakışların derinden davetlerini hiç usanmadan sunardı bana. Arkandaki gerçeği, diğer yüzlerden ayıklayıp selam dururdun aynı zamana inat. Uzaklara mahkum ettin sen bizi. Sözlerin sus pus olduğu yerlerde temaslardan ihtimaller aşırdık. Siyah gecelere aydınlığını üfledim. Yıldızları kıskandıran hayallerin aslı benim dünyamda yanıp sönerdi. Ve sen hiç bilmiyordun bunları. Konuşmadım bi süre, unuttum belki diye gerçeği arkama sakladım. Evet ben yalanı hayal karmaşasında süsledim. Avuttum sandım kendimi, gün içerisinde oyalayıp durdum. Zar zor kurduğum bu saçmalıkları yıkmakta üzerine yoktu zaten. Ben yine ilk köşeden en başa geri dönerdim. Tekerlemelerime devam eder, özlemeyi bilmemezlikten gelirdim. Kendi dar sokaklarımda haksız yenilgiler üstlenirdim. Sonucu olmayan savaşlarda içim sana hep yenik düşerdi. Hangi açıdan baksam, boş sözlerin içinden seni tanımlardım. Karşıma geçtiğin her mühürlü anda, gözlerim benim için gülüşünden umutlar yüklenirdi. Ve sen bunuda hiç bilmezdin. Bilmediğin bi'şey varki, kendime bile usulca, yormadan itiraf ediyorum ey yabancı!

3 Ekim 2010 Pazar

Böyleydi işte

Değildim aslında hiç kimse
Kendim bile olamazken sana,
kendim gibi karşılayamazdım.
Yalvardım, haykırdım bazende sessizliğimdeki ızdırabı.
Kalabalıktı, duyulmadı, duymadın belkide(?)
Hakim olamıyorum düşüncelerime.
Tek saltanatı olan. adını sen koyduğum kahramanlıklar var içimde.
Uçlardan topladım bizi
Ya sonra...
Sonra savurdum boşuğa.
Darmadağınık, başıboş hayaller biriktirdim.
Dizginlerini bulamıyorum şimdi.
Dalıp gittiğim anlarda arıyorum.
Kollamıyorum artık korumuyorumda kendimi.
Adım atacağın günleri seçmeye çalışıyorum.
Nafile, buhar olup uçan yağmuru tutmaya çalışıyorum.
Böyleydi işte...
Saçmalayan yanıma hasret; akıp giden hayatta özgürlük bırakmadı yakamı.
Oyunlarımı hep sen diye oynadım.
Kaldım şimdi derinlerde.
İçime döküldüm,yalanlar söyledim aldırmadım.
Gerçekle mücadele edecek bir nefeslik hal kalmadı bende.
Bir müziğin melodisi gibiydin.
Adın vardı ama seslendirilmeyi bekliyordun.
Böyleydi işte...
Doldur beni baştan sona senle!
Savaşmayı bırak.
Zafersiz yarınlar seç kendine.
Gülen, o iç ısıtıcı yeşil gözlerle umudu bekle!
Sıkı sıkı tut.
Bulduğunda sakla arka ceplerine ya da çok sevdiğin kitabın arasında.
Sana yatıyorum, sana uyanıyorum.
Yeni yollarda yüzünün sıcaklığını hissetmek istiyorum.
Yanımdan öylesine geçip giderken sen,
sesini duymak için dudaklarındaki ölçüsüz kelimeleri araklıyorum.
Eeee'si böyleydi işte!

2 Ekim 2010 Cumartesi

Olmadık saatler

Yüzün silindi anılarımdan.
Beyaz tenli,çapkın bakışların siyahında lekelendi.
Ellerin bi başkasına dokunurken,bakışların hep beni karşılardı.
Tesadüflerim sana kurgulu gibiydi.
Olmadık saatlerde, çat diye köşedeki sokakta belirirdin.
Soğuktu rüzgarın, yakıcı derecede esip gürlerdi.
Bedenim sana ait bir kukla gibi şekillendirilmeyi beklerdi.
Kızmadım sana kızamadım.
Öfkelerimi çoktan tüketmişim sana karşı.
Kalbin başka başka çırpınıyordu.
Senin görmediğin gerçeği haykırırcasına,beynine hükmetmeye çalışıyordu.
Saatler sana daldığım zamanlar hep geriden takip eder, tersten haraket ederdi.
Garipti,hemde çok.
Bırakıp gittiğim yerden hep yeniden alırdım saklıma.
Vazgeçmedim yinede!
Maviler bi gün bizim üzerimizde açacak.
Gizliden severek, günaha eşit olmayı denemekti bu.
Bozuldu düzen ve kafamda aynı savaşlar.
Beklentiler karşısındaki o bencil cümleler.
Sustum artık.
İçimden tebessüm ediyorum.
Sana çıkan yollarda şimdi kayıplarıma yanıyorum.

26 Eylül 2010 Pazar

Soğuktu 'eller' hep

Soğuktu ellerin hep. Kutuplardan farksız tavrın her gün biraz daha üşütürdü içimi. Sana giden yolları bulamadım, kayboldum her arayışımda. Kıvrandım doğrudur. Gerçekler arkamdaydıda. Görmemişim, aslında bakarsan görememişim. Oyalayıp durdum kendimi. Sonsuzluğu avuç avuç doldurmaya çalıştım. Meydan okudum daha çok,hemde kaybetme pahasına oynadım. Büyük yalanlarınıza küçük dünyamla karşı çıktım. Sesimi duyurana kadar haykırdım. Ben kafamı çevirip gidemedim hiçbir zaman. Vicdanım yakınlardayken, itmedim kendimden hayat denilen karmaşayı. Hırsınızı aldınız benden! Belkide aldığınızı sandınız(?) Ben kaybetmedim hiç! ama siz kaybettiniz. Elde avuçta tutamadığınız anlar, kurdunuz yeni planlar.( kafiyelide oldu:p )Açmam arkadaş öyle içimi dışımı. Gülerim ben buda doğrudur. Bi'şey bilmediğimden değil! Aksine kuralsız hayatınızdaki, vedasız çırpınışları örselemek adına yaparım bunu. Karşı çıkın siz yine! Ortak noktalar oluşturup, zikzak çizgide kişiliğinizi yamulttukça yamultun. Ben yine kendi doğrularımdan şaşmam! Sanmayın öfkedir bu. Sadece sitem ver meraklsına. Ya da dur meraklılarına. Varım işte! Karşınıza bakın görmek isterseniz. Çünkü ben hep dimdik orda olacağım. Çevirin bakalım yüzünüzü, sırtınızıda dönün. Hayatım gidenlere alışık zaten. Geriye kalanlardır yaşadığım hayatı paylaşcaklarım. Susarım, ama öncesinde konuşurum,çok hemde. Duvar üstüne duvar yıkmaya çalışırım. Amacı yok. Aslında bakarsan, sonucuda yok! İşte tam bu noktada dediğim gibi susarım. Burdan sonra istediğin kadar yırtın karşımda. Bir adım bile yaklaşamazsın. Üstelik yakından bi mesafe koyar, ineceden uzatırım kilometreleri. Yaşadığınız fesatlıklardan sıyrılıp, bi gün pişman olmak düşerse içinize bilin ki gerçekler sizin içinde dönmeye başlamıştır. Sondan başladığınız için hep geç kaldınız. Yarınlarınızı üç beş ciğeri para etmezler için harcadınız. Hani farkınız vardı ya! Bakın bunu bi daha düşünün. İnsan kendini tanıyamıyor ki bırakın başkasını tanısın. Evet kabul ediyorum.Maskeli yüzlerinizdeki gerçeği kavrayamıyorum. Tek sandığım yüzünüzün hiçte öyle olmadığını görüyorum. Üzülmeyin benim için. Öyle çokta sevmeyin! Azcık edep yahu azcık edep! Hepsi bu.

2 Eylül 2010 Perşembe

Uçurtmalar!

Ben seni seçmiştim.Çoktan seçmeli karmaşada sendin tek hedefim.Süslediğim hayalleri sana kurdum hep.Gece gibi kayboldum teninde. Işık, o masum gülüşünün arkasından parlardı hep. Güneşi bu yüzden hiç özlemedim ben. Yazılarımı hep sana yazdım. Kelimelerle, cümle içinde  sana karşı oynadım. Çıplaktım çoğu zaman karşında. Utanırdım bakışların bana kaydığı zaman. Neler parçalardım içimde o an. Gözlerimle sessizce günahlarımı fısıldardım. Özgürdüm yinede sende. Ne uçurtmalar uçurdum senin gökyüzünde! Ne mavileri parçalayıp, kendime itiraf ettim gerçekleri. Uyumadım sabahlara kadar. Çoğu zaman bu böyleydi hemde! Düşüncelerimden firar edemedim. Bırakmadı yakamı sen kokan yalanlar. Mutluydum yanında,garip bi duygu kaplar, acemi heyecanlar sarardı içimi. Çocukça  tavırlarım hep bu yüzden.Olur olmaz yerde, telaşlarım sana coşardı. Koşardı sana içimde benim bile yabancı olduğum çaylak. Senden çok şeyde beklemedik. Bazen gülmen bile yetiyordu. Avuntu işte!  Bazende yan yana yürürken soğuğa karşı ellerimizin temas etmesi. Dedim ya hepsi avuntu işte!

17 Ağustos 2010 Salı

Hayırdır bu yabancıda kim?

Kanunlar mı koydunuz şu kısacık ömre?
Neyin bedelini ödüyorsunuz satılık bedenlerinizle?
Bu suçlu arama merakı niye?
Ruhunuzdaki pişmanlıkları sıyırın ortamın içine dalmışsınız.
Kafa bi milyon zaten şaraba gerek yok.
İçinize her aldığınızı yakın mı sandınız?
İşte o zaman yanıldınız.
Ateşler söndürülmek içindir.
Bakire hayatlarınız biçilmiş kaftan misali.
Farkı tatmak istediniz.
Damağınızda kalan acısı geçmişte saklı.
Gizleniyorsunuz,arayıp durduğunuz kendinizden.
Her aynaya baktığınızda bocalarsınız.
Hayırdır bu yabancıda kim?
Çırpınırsın sonra ta ki seneler kapılarını kapattığında.
Farkına varırsın nefsine kul kölesindir.
İnanmadığın şeyler uğruna inandıklarını çoktan feda etmişsindir.
Sızlanma iki yol vardı sen ötekini seçtin.
Makyajın yer yanlışta akmakta.
Dur tazele arayışların anılmasın sonra.
Bedenin bile yalancı olmuş gören gözlerine.
Zamanın arsızlığı onuda yıpratmış.
eee
şimdi sil sonra başa sar.

10 Ağustos 2010 Salı

Ya da buldunuz mu ki?

Tanıdığımı sandığım yüzlere şimdi ne kadar yabancıyım.Bilemedim sizin aslınız ne? Göründüğünüz gibi misiniz? Olduğunuz gibi misiniz? Çözemediğim bir bilmeceydi hayat. Sonu gelmeyen bir labirent gibi kayboluverdim.Yutuyor bu hayat beni,seni,belkide bizi? Neydi gerçek? Dokunmak istediğin cismim miydi? Etraf yalanlarla çevrili,ne kadar doğruyu ararsan yoksun bu alemde. Maskelerinizden arındığınız zaman dökmez misiniz bir iki damla? Sizin insanlığınız bir iki bira içmekle mi kalkıyor ortadan? Yapılan hataya bir kılftır aslında sarhoşum demek.Ee hapsolduğumuz dünyada sarhoş etmez mi sanki? Ne tarafa baksan,kendisi için uydurulmuş oyunları oynamak isteyenlerden elini kolunu sallayamazsın. Başarıyorlarda sanırım.Gerçekten hepiniz Oscar'a layık insancıklarsınız. Nasılda kadere sığınıp.başrol kapma derdindesiniz. Ortamın içine dalmışsınız,nefes alacak bir yudum hava yok. Temizlik hayatınızda hak getire ! Baharda geldi,oh mis gibi çiçekleriniz açtı. Güneş şimdi bi başka doğar oldu sizin için. Ben kaybedenlerden olmak istedim.Dünyanıza dalabilirdi.Sizlerden biri olmak,size göre kazanmak,benim için nefes alıp vermek gibi basitti. Yanlışlara ördüğünüz duvarlarınız,sonsuzlukta yıkılmayacakmış gibi tutarsız sizin davranışlarınız.Ben o duvarlardan örmek istemiyorum. Sonsuzlukta yıkılması gereken yanlışlarımı savunmuyorum. Yaşıyoruz dediğiniz hayat,sadece dalga geçiyor sizinle.Sen onla dalga geçtiğini sanarken,o senden neler götürüyordur? Kim bilir nelerini feda ettin? Biraz kişilik,biraz insanlık belki biraz kendini feda ettin.Klasiktir cümleler aslında. Türk filmlerinde hatadan dönmenin en kolay yolu"Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla" gibi saçma bir repliktir.Sizde tadımlık yaşıyorsunuz.Pişmanlıklarınızdan kurtulmanın yolunu ruhunuzu teslim etmemekte bulmuşsunuz. Ya da buldunuz mu ki? Arayışlarınız hiç bitmeyecek.Acıyorum aslında,aradığını bilmeden arayış içinde olmak. Değerini bilmediğiniz doğrular sizin yanlışınız olmuş. Hayatın kirini elini yıkar gibi temizleyemezsin. Çitilesen yine olmaz izi kalır! Görmezden gelirsin yine ne fark ederki? Alışıksın zaten sen...At gözlüklerinin derecesini kat ve kat arttırarak ilerlersin yolunda. Merakların çabaya dönüştüğünde boşluklar karşılar seni. Var(mış) gibi görünürsün ama her merakta biraz daha yitirirsin kendini. Zavallı umutlar kanatlanıp gider hayatından. Zaten hiç ihtiyaç duymadınki onlara.İhtiyaç duyduğundada zaten görmedin. Sitemlerin çarpar sonra gözüne,acıtır canını ama sen görme! Uyu,büyü.Eskilere sırt çevir,kulak verme söylenenlere. Nede olsa hayata bir kere geliyoruz değil mi? Hiç gitmeyecek gibi yaşamak,doyumsuz nefsin oyunları sadece. Özünde iyimiş insan.Ne biliyim ben ? Özde gelir bence bu fıtratlar,"iyilik ve kötülük" bitmişse başta bitmiştir aslında. Neyse yapmacıkta olsa bir hedefin var artık. "Bu dünya için çalışmak" Utanma,bırak kendini çamurun içine nede olsa istediğin bu değil miydi? Guruda önemli değil senin için.N'olcak canım? Harcanan şey gurur olsun,onur olsun. Hedefe giden yolda kendini satmak nede olsa mübahtır! Şikayet ettiğin bir çok yüzlerden sende de var durma,övün genç zaferini kutla. Böyle işte...Her yeni adıma daha fazla batarsın,daha fazla sömürülürsün. Değerin artık köpek kadar değildir.Kutlarım bir kez daha küçüldünüz!

Adına İnsan Demişler !

Yalnızlıktır insanı kabuğuna iten.Oluşturduğun her savunma mekanizması sonuçtur aslında.Herkesin vardır kendine göre yıkılması zor duvarları.Elletmez kimse o duvarlara ee nede olsa msumiyet üzerien inşaa ettikleri,güvenli taraftır orası.Bazen ağlama duvarı olur orası.Düşünmekten bile çekindiğini fısıldarsın.İçin boşalır.Hazır hissettiğinde,yenilendiğini hissettiğinde, kaldığın yerden devam edersin hayata.Daha bilinçlisindir artık.Her yalnızlık nöbeti seni dahada güçlendirir.İnsanlar dersin her birine,tuhaf gelir,katılaşırsın.Artık öyle kolay kolay güvenemezsinde.Yaşadığın şeyler inanmaya iter.Ucundanda olsa görürsün,gördükçede anlarsın.Hatta gerçekler ete kemiğe bürünmüş gezmekte.Oysa ne kadar masum duruyorlar! En çok acıtan taraftır.Yinede dokunmak istersin,o kadar çok yalan vardır ki; gerçeğin tadını unutmuşsundur artık.Garip,yalnızlıktan biraz olsun kurtulmak için birilerine ihtiyaç duyarsın.Boverin anlamaya çalışmayın bu tezatlığı,bi'şeyler devam etmek zorunda.Baştan beri kurallar açık,oyunu şekillendirmeye sen karar verirsin.İster günahlarla dolu bir dünyayı,ister adım adım doğruyu kucaklarsın.Bedeller ödersin sonra.Sanki çok şeyin sahibisindir ya? İyi dediğin tarafından özveride bulunursun.Başın döner bu çemberde,düzeni anlamak zor olsa gerek? Saçmada gelse kendine şunu söylersin."Ben bu devrin insanı değilim!" Tövbeler var köşede.Canın hata çektiğinde alıp bozarsın birini. Yinede öyle kolay değildir bunu yapmak. Gelecekte sorulması gereken hesabı vardır elbet. Karanlığını ayarlayamadığın coğrafyaların vardır şimdi. Hep aç olan duygudur seni buna iten. Acıktıkça alır senden istediğini. Alışır yahu yinede insan. Neydi ımmm bi şarkı vardı." Yalnızlığa alışır bedenim... Sensizliktir canımı acıtan " İnsan doğasının getirdiği arsızlıkla bunada alışıyor işte. Bazen kendini bile unutmak istiyorsun.Nerde olduğunu bilmeden anlamsızlık yüklemek istiyorsun hayatına. Yapılanların öznesini umursamıyorsun. Çevrelediğin alanda baktığınla kalıyorsun.Geniş alanlarda sömürülen bedenler görürsün. Meydanlara kurulmuş et pazarları. Satanda ayndır,satılanda ne komiktir ki alanda aynıdır. Kader çıkar karşına başın belaya girdiğinde. İtersin kendinden yalan sözleri.Herkes çok doğrudur bu yolda. Heeaaa bi'de kişiliklidir. Yav siz ne kadar insansınız ki? Tutup üstünüze vazife olmayan şeyleri öğretmeye çalışıyorsunuz. Üstelik bunun cevabını kendiniz bile bulamamışken.Neyse olurda kazara bulursanız,dürüst olsun içinizdeki vicdan denilen kavrama. Ne kadar becerebildiğinizi inanın kimse umursamaz. Tavır alıyım derken hayatınıza sırtınızı dönmeyin. Unutmayın o adımları almaya dünden razıydınız. Kaybedersin işte bi'şeyleri. Kim neyin değerini biliyor ki? Kaybedilen bi kaç doğruluk,bi kaç dostluk olsun! Sonucunda için acıyarak yalanı kucaklarsın. Sağında solunda gerçek ararsın. Artık arama sen çoktan seçmeli bu oyunda kararını zaten vermiştin.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Evet sıkılmak böyledir işte !

Kendinden sıkılırsın bazen.Sistem ağır gelir,kaldıramazsın.Nefesin kesilir bi anda hemde hava inadına güneşliyken.Telefonlara bakasın gelmez,mesaj atmak parmaklarının ucunda tıkanır.Yaptığın şeylerden zevk almazsın.Üstelik her zaman yapıpta zevk aldığın şeylerdir bunlar.Aynalara bakmak istemezsin.Karşılacağın kişi o an bi yabancıdır çünkü.Kendine başkalaşmanın küstah tavrı vurgular durur hayatına.Girip bi banyo yapmak iyi gelebilir mesela.Suyun altında vicdanınla kaderin arasındaki çizgi akıp gider sanki.Öylesine bi şarkı dolanır diline.İstesende istemesende söyler durursun.Hayır dudakların sussa beyninin içinde başlar bi gümbürtü.O gün bi türlü geçmek bilmez.İnadına uzar gider.Saatler anlaşmışcasına yavaş yavaş ilerler.Sanki evet sanki herşey terstendir.Düne bakmak lazım,bugünün ayrıntılarını gizlemiş olabilir.Cevapları bulmakta o kadar kolay değildir.Yorgunsundur yav bi kere! Ne soru ne cevap hiçbirini görmek istemezsin.E bu durumda aramazsında.İnanca sarılırsın o an.Dualar ağzınla hayatın arasında mekik dokur.Anlamsızlaşır ya bazen her şey.İnce derin bir çizgidir bölüp,parçalayan.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Çok şeydik biz çok

Kaldır yüzünü şimdi.Bırak içinde ne varsa.Hep sonsuzluğa baş kaldırdın.Özgürlüğün tadında boğardın kelimeleri.Sustuğun kadardın aslında.Çok şeydi susmak! Ne kadar çok şey konuşurdunda,sustuğun kadar anlatamazdın kendini.Fısıldarsın bi kaç küfür.geçmişe dönük yüzünde parça parça ederdin zamanı.Kafana göreydin daha çok.Birazda çocuktun aslında.Kızma! hep o hallerin gözlerimin önünde.Hayallerimi sensizlikle avutuyorum şimdi.İnkar etmedim içimde hiç bi'şeyi.Çok şeydik biz çok.İnanamadım biliyor musun? Gitmek sana göre değildi çünkü.Kalıp mücadeleydi senin tavrın.Bazen kapıyı çarpmaktı,bazende sazın bam telinden sövmekti.Bilirdik her şey bizdik.Yanılıyor insan işte!Geride sözlerin,vaadlerin boynu büküktü.Sahip çıkmazdın ki;eksik başlanmıyor çünkü. Kimse yarım kalıp bütünmüş gibi davranamaz.Uçmaktı çocukluk hayalim;giderken kolumu kanadımı kırdın.Tenezül etmediğin hayallerimin boynu bükük kaldı.Yandığımda sendin.Durmadan ibadet eder gibi adını zikrederdi dudaklarım.Kazıya kazıya aldın hecelerimi.Üç noktalı bi hayat bıraktın.Tamamlamak ne mümkündü.Yeşertemedim çiçeklerimi yeniden.Zaten gülüşlerimde eskisi kadar parlak değildi.Ben değildi hiç bi'şey.Yabancılaştım kendime.Tanıyamadım,yeni huylar edindim yokluğunda.Mesela ben geceleri hiç ağlamazdım.Şimdi sabahları zorlu nöbetlerle araklıyorum. İnsafsızdı bu haykırışın.Koyduğun noktada başlayamadım kendime.Kimseyi beklemeyen bi zamandı benimki! Yinede tutundum bi yerden.Banada yakışan buydu.Hep bu umursamaz tavrımı severdin.Yokluğunda sana karşı tek çaresizliğimdi aslında.

Senin Topraklarında

Bıraktığın yerde kaldım.
Kaç hayat yaşadım günden güne.
Savruldu gurur,inat etti kelimeler.
Devam diye sarıldığım kaderdi.
Senden geçen sonsuz bi bahçeydi.
Acıydı hatıralar,Yapışmıştı bi kere bırakmazdı yakamı.
Kördü gözlerim,ellerinle hükmettin geleceğime.
Aydınlıktı yudum yudum içime çekmek istediğim.
Kaldırıp atmaktı tutsaklığı yakasından paçasından.
Günahlar affedilmek için sırasını beklemekte.
Gündüz kaçmakta,güneş yüzünü dönmekteydi.
Tadın kaldı asılı zamanlarda.
Her yerde,her şeyde parmak izlerin vardı.
Senin topraklarında yarım kaldı bu beden.
Ruh,aleminde biçare göçebeydi zaten.
Vaadlerin çok uzaklardan duyuluyor.
Adına yalan yakışandı yaşadığım.
Duygularımı sömürüp çektin içimden.
Tırnaklarınla kazıdın kendini gönül denilen çaresizden.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Tutunamadım zamana

Taştı yine duygular.
Sahipsiz geçmişte aranmaktayım.
Sorgularım yok artık.
Sorularım dünden cevapsız.
Geleceğim kendisine ağır gelmekte.
Günahlar,elinden yüzünden arınmakta.
Hangi tarafsızlığın bedeli bu?
Kim inanır ki sürünen gururumu yerden topladığıma.
Senin uğruna deyip,inandığım şeylere sırtımı çevirdim.
Bu kaçıncı tövbe edişim.Kaçmıyorum,denediğim ne varsa içindesin.
Baktığım yerdesin.
Gördüğüm kadarsın aslında.
Suladığım çiçekler kadar gerçek.
Yalanlarım kadar suskunsun.
Boğar beni bu duygu.
İçime hapsettiğim her nefes,vuslat günü için bi an daha kazanmaktı.
Yüreğim yine yapmıştı bana yapacağını.
Karşı çıksamda teninin büyüsü karşıladı her bir yakarışta.
Tutunamadım zamana.
O,çoktan akıp gitti.
Ben hep arkasından baktım.
Uğurladım yavaşça geçmişi.
İncitmeden gizledim yıldızları.
Fısıldadım derinden rüzgara.
Söz aldım yaşamın renginden.
Zayıf düştüm.
Ruhum lakırdısında.
Henüz yaralarını saramamışken bedenimde bi yabancı sancı daha!
Alıştım belkide.(?)
Gücüm ağzından çıkan sözcükleri aralamaktan...

4 Temmuz 2010 Pazar

Büyür yavaş yavaş fakat uslanır mı kendiside bilmez

Güzeldir Ankara,kendi halinde,yalnızlığa itilmiş öfkesi vardır içinde.Sessizliğe gömülmüştür,daha çok susmayı sever.Dinlersin sadece bu şehri,duyabilene çok şey anlatır.Hele birde anlıyorsan yüreğine dokunur.Açar kapılarını,kalbinin en derinlerine iner.İncitmeden sarıp sarmalar.Yaralarına en titiz haliyle merhem olur.Her köşesinde hatıralar vardır.Adımların tarihte geziyormuşcasına özgürdür.Sırları vardır Ankara'nın,ördüğü duvarları aslına dokunanlara yıkıverir bi anda.Anlamazsın bu şehri yaşarken boğar havası,bir yudum nefese muhtaç eder.Her gidişlerde hatırlatır kendisini.Özlediğini fark edersin.Nasıl olduysa işlemiştir tüm sen olan geçmişine.Aşklar yaşatır;derinden,uzanamadığın imkansızlardır bunlar.Sevgi başka oluyor bu ağır başlı,vakur,şehirden bozma köyde.En büyük mutluluğu semasını dolduran kahkaha tınılarıdır.Romantiktir bu şehir.Neler hissettirirde söyletmez kimselere.Sevmez ki Ankara gerçeğine dokunulmasını.Işıklar titrer durur uzak köşelerde.Yaşattığı yalancı hikayelere rağmen Ankara atar imzasını zor anlarına.Ağlarsın sessizce.Gözyaşlarının gerçeğini bi tek Ankara anlar.Bi tek o siler,alır avuçlarına.Mevsimler gelir göçer üzerinden.Hepsinin tadını sana sunar.Görürsünki vazgeçilmezin vardır buralarda.Bi köşede,Kızılay meydanında ya da o meşhur Kuğulu Parkında.Korna seslerini duyarsın,sanki sessizliği yırtmak istercesine.Telaşıda yoktur öyle çok.Karşılamayı öğrenir,fütursuzca dalgasına bakar.Azcıkta kafasına göredir.Kimi zaman başını alıp gidecek kadar asi,kimi zamanda kalıp gücünün yettiğince mücadelenin içinde olacakmış gibi asilce.Gücendirirler bazen Ankara'yı kırılır,kabuğuna çekilir.Affeder yinede her taşlayanı.Büyür yavaş yavaş fakat uslanır mı kendiside bilmez...

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Usandırırda,Uslandırırda

Sonra acıyı karşılamayı öğreniyorsun.Koynunda büyütüp,gözyaşıyla beslediğin hatıralar kalıyor geride.Ne kendine hükmedebiliyorsun,nede filtrelenmeden çıkıp söze karışan düşüncelerine.Tuhaflaşıyorsun,farkındasındır artık dibine kadar neyin içinde olduğunun.Hayatın,hayal tarafında büyür,devleşir bu yabani duygu.Yabacısı olduğun kavramlarla karşılaşırsım.Litaratüründe olmadığını bilirsin.Sayfa sayfa arar durursun.Aradığın ne sözlüklerde nede o koca gereksiz bilgi yığının olduğu kitaplardadır.Cevabını bilirsin ama sorular ya, insanı içine çekiverir.Kendinde saklıdır aslı.İçindekilerle yüzleşip,kabullenmek gücendirir seni epeyde korkutur aslında.Evet korku,insan bilmediğinden korkar yahu! Yabancılaşırsın,yavaş yavaş içindeki çocuğu özgür bırakırsın.Asileşir,büyür artık sana kafa tutar olur,söz geçiremezsin.Gülüşlerinde eskisi kadar parlak değildir,Her imkansız bakışta ışığını soluksuzca emanet etmişsindir.Hemde hiç güvenmeden,tanımadığın kokudan güç alarak.İçinde karışıktır,savaşlar alır başını gider.Kalbin,mantığınla çelismesini çaresizce dışardan izlersin.Çıkar yolları zorlarsın.Sabahı zar zor edersin. Yorulduğun gecelerden kan ter içinde bi gün daha kazanmışsındır.Ödül,bir yudum güneş.Avuntun baktığın yerde görebilmektir.Gün sayarsın,bir mahkumun müebbet hapsinde sonsuz çentik atması gibi bi'şey.Herşey,herkes boğar seni.İçinden sürekli adını zikreder durursun.Her anış,bir darbe indirir hayatın merkezi denilen noktasına.Perdelerini çekersin,kaygısız tasasız kurduğun günlere geri dönmek istersin.Geçmiştir özlediğin evet ama kim geçmişte aranmaz ki? Acıların ne kadar çocukmuş.Ağlamak şeker kadar basit,gülmek bi balon kadar özgürceymiş.Rüzgarın oynak hallerini kırmızı bisiklet üzerinde selamlamakmış yaşam.Şimdi öyle mi? Güdüren o,daha çok ağlatan o, kırmızı günlerini çalanda o...Umudum hala diri.Her bahar bi balangıçtır yeni adımlara.Dikkatli olmak lazım.Balıklama dalmadan,tadında yaşamalısın.Bu duygu öyle güçlüdür ki usandırırda,uslandırırda

24 Haziran 2010 Perşembe

Aha papatya fallarına kaldık

Evet sancılarım var.Birazda ruhum acıyor.Arkasından koşmuyorum artık,yorulduğumu hissediyorum.Bi yanım hiç vazgeçmeyecekmiş gibi duruyor.Tanıdık gelmiyorda değil bu.Daha öncekiler gibi geçer diye umuyorum.Öylede olacak.Ama Şu anımda hakim bi'şeylere inakr etmiyorum.Başa çıktığım,çıkabildiğim kadarıyla içindeyim mücadelenin.Zaten kaçmayıda pek beceremem.Böyle şeylerin üzerine gitmeyi bilirim ben.Sorun nerdeyse,çıkartıp,beynimin merkezinde çözmeye çalışırım.Beceririm,beceremem.Bunu şimdiden bakıp göremem doğru.Ama zamının olduğunu unutmayalım,akıp gidecek her zamanki gibi.Yaşatacağı bi takım anlar içinde yine onu düşündüğüm dakikalar olacak tabi.Bilemedim,işte böyle...Her gün arta arta kafamda büyütüyorum.Aldırmıyorum kendime.Elbet dinliyorum,kulak verdim seslere, duyamaya çalışıyorum.Ben istemedim böyle olsun.Kimsede istemez sanırım.Olmadık yerde daldın hayatıma,kapılarımı aralamaya çalıştın.Anlam veremedim başta ta ki içimden gelenleri duyuncaya kadar.Oldu işte. Fiziksel olarak değil ama duygusal anlamda aldın avcuna.Adım atıyorum sen,uyuyorum sen,düşünüyorum yine sen...Çıkmıyorsun,direniyorsun bana,mantığıma,hayatıma...Sonu nereye varır? Nereye kadar gider? Bilen varsa söylesin.İhtiyacım var ona ! Görmek istiyorum,öylesine yanımdan geçsin gitsin bu bile yetiyor,avutuyor yav! Çocuklaştım iyice.Kendimi tınladığım falan yok.Gidebildiği yere kadar gidecek.Gitsinde! Alışıktır hayatım imkansızda tutulup kalmaya.Pekte sever acı çekmeyi. Öncekileri tınladığım yok.Hoş belkide ah'ları tuttu.Sıralarını savdılar bana geçti.Pişman mıyım yinede? Gram acımıyorum geçmiştekilere,o an öyle olması gerekiyordu ama biz şu andayız kasamam ben o kadar.Çıkar yol var aslında ıı cık cık buda bana göre değil! Geçecek belkide geçmeyecek,geçecek belkide geçmeyecek.Aha papatya fallarına kaldık. uzun lafın kısası s*ktir et ...

23 Haziran 2010 Çarşamba

Yok böyle bi lüks

Leyla Mecnundu bu hikaye.Birazda eskilerdendi.Dokunmadan sevmekti,dokunmadan istemekti.Şimdinib yalanlarına bulaşmadan özlüyorum.Uzaktan uzağa bakışmalardan ibaret bu ilişki.Sadece rüzgardan kapıvermekti kokunu. Ne biliyim çok mu duygusal takılıyorum bu konularda? Ama hepsi boş,mantığımı kaybetmedim yav.Ama imkansızı zorlamak gerçekten zor.Kim yaşamışsa o bilir.Nereye kadar itibar eder bu günahkar bakışlar? İşte burayı bende bilmiyorum.Belkide yorumundan bile kaçıyorum. Avuntum ara sıra uzaktan bakmak.Hasret işte dizginlemesi zor bi duygu. Arsızca acısını nasılda çıkartıyor? Nasılda dalga geçiyor? Üç maymunu oynamak zorundasın.Kolundan çekip ben buyum diyemzsin.Ya kabul görmezsem? Ya hayaldan mevcutsa? Sorular işte insanın içini dışını kemirir durur.cevapsızlar dahada karmaşık hale sokar. Denizci düğümünü çözmeye çalışmak kadar karışık.Ama eminde olamıyorum.Geçerse bu duygu ? Sadece keşkeler kalırsa? Tutarsız değilimdir aslında.Ne istediğimi bilirim.Ve ben istediğimi alırım.Durumu zorlaştıran,çıkmaza koyan duygular.E bide ondanda emin olamıyorum.Aksini görmek istemiyorum.Bu dahada acıtır beni. Çıkar yol diliyorum kendime.Hnagi yoldan gideceğime Tanrı karar versin.Kadere şimdi dahada sığınmak istiyorum.Biraz akışına bırakmak en güzelidir.Her zaman kontrol sende olamaz.Dışında gelişen şeyleri emrin altına alamzsın.Yok böyle bi lüks .Kimsenin yok! Çözüm belkide kendimde.Öyle uzaklarda çok uzaklarda aramamalıyım.Yağmur sonrası gökkuşağını bekleyecek kadar sabırlıyımdır aslında.En güzel şeyler en zorlu anlarda gelirmiş.Yeterki kriz zamanlarını yönetmyi bil.Herkesin hayatında geçirdiği veya geçireceği bu tür dönemler vardır.Doğru yöneten doğru yol alır.Mücadelesini kazanır.Böyle işte deyip,başa geşen çekilir deyip katlanıyorum sadece.Güneşin bir gün benim içinde doğmasını beklemekten vazgeçmek istemiyorum.Vazgeçtiğim an hayatımı avcumun tersiyle görmezden gelmek...Yok yok bana göre değil.Şükretmeyide bilirim ben.Etrafımdakiler için,herşey için,herkes için şükrederim...

Kızıyorum herşeye,herkese,elime,gözlerime

Ve tanrı aldı onu,İçimdekini söküp aldı.Peki ben şimdi kime dualar edeceğim? Öksüz kaldı yarınlarım.Ceplerimdeki umutlar yitirdi ışığını.O kadar çok gün vardı ki senle yaşanması gereken! Nasıl hesap veririm? Dediklerim beni bile avutmazken,kim yalanı gerçek diye alnından öper? Kızıyorum herşeye,herkese,elime,gözlerime...Geçmişe acıyarak sövüyorum.Üşüyor şimdi anılar.Kaç tanesini sattım gecelere! Ağladım utanmadım gözlerimden.Zehir böyle akıyormuş,acıtarak özgür oluyormuş.Bedelini ödemediğini tek bir yanlış yok bu hayatta.Zamanı selamlıyorsun sadece.O geçip gidiyor.Zaten kim tutmuş ki? Kahraman olacaktım ben hani? Orda yanında olacaktım.Bunlar bile çokmuş.Anlamayan anlamıyor.Sevgi bitiyor,irkiliyorsun mutlu anlardan. özlüyorsun bi'şeyleri sitemler zaten var. Geçip giden hayatta en çok kendini özlüyorsun.

Özgürlükte Çiz Kanayan Resimleri

Temizle kendini şimdi ellerimden.

Affet geçmişi ben yüz çevirmişken.

Yalan söyle hayatına,kaldırabildiğin kadar hayal yüklen.

Umutlarına can ver yeniden.

Topla gökyüzünün mavisini enginlerden.

Savur düşüncelerini ömür geçip giderken.

Özgürlükte çiz kanayan resimleri.

Sorularını utanmadan yaşa!

Kendine yakınken,cevapları arama inandığın bedenlerde.

Çok fazla olma kimsenin hayatında.

Unutulmayacak bi iki cümlen olsun zaman denilen dilimlerde.

Dikil karşısına güneşin,karanlığı sıyırıp at üstünden başından.

Kopar geleceğini günahlardan.

Sırların taşar yüreğinden,kalıplaşır kalır sözlerinde.

Fırtınan olur yalnızlık artık kelimeler fısıldarsın sadece...

Gecelere Baksana

Şimdi bi başkayım,içim fena halde.Toparlıyamıyorum,cümleler ardı ardına dağınık giriyor hayatıma.Korkuyorum bi yandan! Yarınlarımdan vazgeçmek istemiyorum;anlık hevesler uğruna.Hani adını bile bilmiyorum.Hayalimde yarattığım kahramanlardansın belkide.Sevgi güçlü bir duygu,öyle ya da böyle sahtesi olmuyormuş.Yaşadıkça daha net görüyor insan.Sevgiyi tattıkça,bedenlerin üzerindeki bedelleri andıkça samimiyetten uzak,yapmacık olmuyormuş sevgi denilen duyguda.Çıkar gözetmeden ve görmedende dayanbildiğin yere kadar dayanıyorsun.Ağlıyorsun kim zaman! İstesende istemesende...Aşkta bi iki damla mutlaka oluyor.Tabiatı gereği aşk acıyı kendisinde barındırıyor.Farkında olmadan özlüyorsun.Bilinçaltında durmadan onun savaşını verip,sürekli arıyorsun.Gecelere baksana en katıksız halde onu sana düşündürüyor.Herşeyi örten gece,vicdanın aşktan geçen tarafını gündüz kadar ortaya serip,aydınlatıyor.Uykuya dalar gibi olduğun anlarda ise rüyalarını çoktan teslim edip,sattığın başrol oyuncusu çıkageliyor.Yani her tarafını sarıyor.Sen iste ya da isteme aşk,kendi dalgasına bakıyor.seni alıp istediği yere sürüklüyor.Kimse öyle büyük konuşmasın.Herşeyi eriten zaman,elbet günü geldiğinde apaçık gerçekleri seriverir.Yapmayacağım dediğin şeyleri farkında bile olmadan öylece gelir alır senden.İnandığın şey ve sığınabildiğin tek şey aşktan öte bi duygu değildir.Günahıda sevabıda ters çevirir.Ansızın hayatını değiştirir.Teslim edersin geçmişini,güven konusunda emin olamadan.Dua edersin her dakika,o an sana görmek bile yetecektir.Arkana dönüp baktığında,o anlardan çok biriktirdiğini fark edersin.Ne kadar çok sensizlik varmış böyle! Vazgeçmek istemez misin? E elbette...En azından denersin.Olmuyor arkadaş,istediğin zaman olmuyor bu iş.Kafana göre davranamıyorsun,otokontrol diye bi'şey yok bu olguda.Yaylanıveriyor hayatında öyle,canının çektiği gibi.Anlam yüklemeye çalışmasın kimse!Mantık zaten hak getire. Paşa paşa çokta kurcalamadan yaşa gitsin.He bide çok düşünmeyeceksin.Yoksa içinden çıkamıyorsun.Resmen sıkışıp kalıyorsun. Acı çekilecek madem en aza indirgeyerek çek !

16 Haziran 2010 Çarşamba

Burdan Bakıp Güney Yarım Küre'yi Görmek Gibi B'işey

Aslında ne istediğimi biliyorum.Ya da bilmiyorum.Aklım karışık,duygularım karmakarışık.Netlik kazanmış değil hiçbir şey hayatımda.Bildiğim bi'şeyler illaki var.O doğruların çizgisinden taşmamaya çalışıyorum.Sorunda burda başlıyor.Hayatı sürekli kendi doğrularıma uydurmaya çalışıyorum.Modadan uzak üstünü başını dizayn edip,istediğim kalıpta giydirmek istiyorum.E tabi her zaman senin çevrelediğin doğrultuda gitmez hayat.Nede olsa onuda belirleyen,çizip,karalayıp atan kader vardır.Karşı gelemeyeceğin herşey kaderdir.Ya da öyle midir?Burada da kocaman bir cevap açığı var..Yaşadıklarımla mı doldurulur bu boşluk? Tam kestiremedim ama zamanla illaki bi'şeyler yerine oturur.Ruhum ondan yana bunda yalan yok! Sıkı sıkı ateşini istiyor.Bir yandan titriyorum.Hayır kendisini göremeyim sadece ona ait bi'şeyler görüyüm.Eş,dost,ayakkabı,pantolon vs. onlar bile hatırlatıp heyecanlanmama neden oluyor. Çözemedim bu duygusuz duyguların savaşını.Derinden hissediyorum içimde;öyle sığ,köşede kalmış bi'şey değil!Yaz geldi.Tamam unutulabilir belki ama zor görünüyor şimdilik.Burdan bakıp Güney Yarım Küre'yi görmeye çalışmak gibi bi'şey...E bide şarkılar var tabi:) Herkes gibi dinlediğim bir parçada,bu şarkı bana yazılmış,kesin yazan kişi kesin beni tanıyor diye içimden geçirdiğim zamanlar oluyor.:)Olmaz olası zamanlar bunlar.Ne yani zamanın kendisi mi zamansız gelip çatıyor? Kefaret öder gibi inzivaya itiyor seni.Sonra çat arındığını sandığın anda hop bi daha başa sar.Aynı soruları kovaladur işte! Umutluyum yinede içim-dışım olanı bilirim. Peşinden koşmak değil bu.Sanırım acıda mutlu olduğunu sanmak...