28 Aralık 2010 Salı

Gayr-i Meşru

Çok hayal kurardım. Öncesinide sonrasınıda zamanda kaybettiğim, ifadelerin ahlaksızlığı var üzerimde. Yenilgiler sakladım geride, ıskaladığım noktaların detaylarında hayat varmış meğerse. Elimden akıp giden renklerimin yası siyahta saklı. Bozuk cümlelerimin içerisinde, dengesiz hareketlerim var şu sıralar. Kimseyi suçlamıyorum, kıyısından tutunmaya çalıştığım hayata, çabalarımda yenildi. Kavuşmaların ağır durumları beynimin ardındaki çıplaklıkta ağlamakta. Önünde diz çöktüğüm, acınacak hallerin tesellisini dualarda aramaktayım. Kendimi kandırdığım anların boşluğu hep eksik yaşattı gerçeği. Önüme sunulan sınavın kopyası yoktu. Evet yanlışı hepiniz kadar çok, doğruyu bulmaksa bir o kadar zordu. İnatlaşmanın usülsüz tavrıları, feryadın en acısını içine çekmekte. Kelimeler, harflere düşman olmuş devrik ifadelerin kayıp öznesini aramaktaydılar. Savunma savaşının son çaresiz umutlarıda terk etmişti cepheyi. Sonsuzluğun sunduğu hayatın karmaşası, herkesin kendi paradoksunu oluşturmaya zorluyordu. Sorunların içinden yapay sebepler oluşturmakta sahte insanlığın üzerine yoktu. Gecelerime dönüp baktım ben, ne kadar zor etmişim yorgun sabahları. Kendi cevaplarımı görmezden gelip, vicdan tarafına dokunmamışım bile. Yüzünüzdeki, geçmişin ifadesi silik bir gülümsemede ışıldamakta. Hadi lan ordan siz kendi yıldızlarınıza çoktan kaydırmışsınız. Kalite arayışınızdaki namuslu tavırlarınız, gayr-i meşru durmakta. Bastığınız toprak sizi taşımakta zorlanırken, bedeniniz üzerinde gezinen günahlar, ruhunuza ne kadar baskı yapmakta? Bakışlarınızın daldığı noktada, size en az sizin kadar yakın olan gözler var. Asla inkarcı olmayan dokunuşları birer birer vurgulamakta. Dalganızı, bedeller ödeyerek, sormadan, dağınık bırakıyorsunuz... Yanlışın kaosunda gerçeğin parçalarını baktığınız yüzlere uydurursunuz. He olmadı mı? İnsanlarda denenecek yüz çok, ardındaki yüze geçiniz.Her satır başında dilinize yapışmış olan yeminler, günlük ifadeniz olmuş sizin. Her kısayolda üşenmeden alıp birini bozuyorsunuz. Artık daha iyi anlıyorum, her anlamda bir tecrübeyi geride bırakıyorum. Ucuz yollu olaylarda, tavırlarınızın büyüklüğü beni kendime getiriyor. Hani hep hayat suçlanır ya? Ben hayatı değil içindekileri suçluyorum. Sonuçta hayatı değiştiren bizim açılarımız.

9 Aralık 2010 Perşembe

A doğrusundan B gerçeğine

Gece yarısıydı. Hava o kadar dingindi ki; kendi soğukluğuna karşı gelmek istiyordu sadece. Baktığım pencereden, sessizlik gülümsüyordu öylesine. Yıldızlar birbiriyle yarışırcasına parlıyordu. Kafamdaki düşünceler birbirine cephe almış, dağınıklığın içinde savaşmaktaydı. Zafersiz bir mücadelenin içerisinde yıpranan sadece hayallerdi. Gecenin hepte aynı yarısında tanıdık duygular yığılırcasına üşüşürdü hayatıma! Her birini uzun uzun dinler, anlamaya, anlamlandırmaya çalışırdım. Sesler o kadar çok bağırırdı ki; kulaklarım bir süre sonra sadece itaat ederdi. Duymamazlıktan gelmek, acizliğimin gözler önündeki sırıtmasıydı sadece. Kendime ne kadar uzak kaldığımı kelimeler usulca fısıldardı. Üstümdeki bu ağır yenilgileri atmak için geçmişe uzaktan, hafifçe başımı eğerek selam verirdim. Sonra hayatımın en dibine doğru gerçekler akmaya başlardı. Kabullendiğim her yenilgi, gizli zaferimmiş aslında. Yeniden var olmak isteyen tanımların, klasik eserlerindendi sadece. Korkularım, kabusların hayaller üzerindeki son yorulmalarıymış. Son nefesinden etmiş olduğu cılız bir dua ayiniydi bu sahne. Ağır mağlubiyetlerimin, ters köşe yaptığı zamanlardan kalan cümlelerim vardı. Devrik harflerin hazımsızlığı seslere karışırdı usulca... Vefasız insanlığın, öteki yüzünde gezinen bir kaç fukara bedenden öte değil yaşadıklarımız. İnkarlarımız, acemi bakışların yalan söyleyememsinde sıkışıp kalmakta... Herkes ne kadar çok sever sonuna ünlem yakışan tavırları. Birilerine bi'şey öğretme telaşında kendidir geç kaldığı aslında. Melodisiz yarınlarınızın, umudu çalınmış ağır rollerdi sizi hayata yakıştıran, yakınlaştıran... Hep bu yüzdendi bir adım geride saygı duruşlarınız. Ne kadar sessizdi sessizlik! Hepte saati vicdan geçe vururdu bu günahlar. Pişmanlığa karşı oynadığınız oyunda, misketleri ütülen siz oldunuz! Kıt kanaat yetirdiğiniz kararlarınızın, aceleci yaklaşımları avcunuzdan akmakta. Şimdi düşünün bakalım. A doğrusundan B gerçeğine, sıfır kilometre yalanla hareket eden bir kişi, hangi yaşamlardan geçip, kaç hayalle huzura kavuşur?

1 Aralık 2010 Çarşamba

Hayatın İnadına Hayattan Memnunum Ben

Hataların adresini bulurum hep. Efkarın en dibi katran karası yüzünü hiç üşenmeden gösterir. Gelmeyecek olanları beklerken, savaşımda yitip gidenleri arıyorum şimdi. Pişmanlık şöyle dursun, hayatın inadına hayattan memnunum ben. Yasak elmayı ben çalmadım! Üzerime yüklenen bu ağır insanlık niye? Adımlarım boşlukta hep büyür büyür... Biliyorum bende, çok dinledim falan filanları. Kendi deneyimsiz geçmişinizin hırsını çıkartacak,yanlış yaşamdan geçiyorsunuz. İkinci yüzünüzü daha çok seviyorsunuz. O kadar iyi koruyup kolluyorsunuzki, biri gelip maskenizi tırnaklarıyla yırtacak diye uykularınız kaçıyor. Kendi kendinizin celladı olup, aslınıza sadece uzaktan tükürüyorsunuz. Perdelediğiniz yaşantılarınızı en önde 'yuh' luyorsunuz! Sizi siz yapan ne varsa hep o koca, kilitli sandıkta. Anahtarını haramın içindeki günahta unutmuşsunuz! Koparılacak inkarlarınız var her bakışta. Beyninizden kalbinize doğru giden yalanlar birde. Onlar bile sizden daha dürüst, vicdanın azabıyla yüzleşebilmekteler çünkü. Ne kadar masumdu hayat oysa! Ta ki dıştan içe hamlenizi yapana kadar. Evet belkide kaybettik ya da kaybettiniz. Kayıplar sizin aleminizdeki kara delikte boğulup, sonsuza akmakta! Tıpkı gerçekleri sıyırıp, kırıntılarını bırakmayana kadar yok ettiğiniz gibi. Oturun şimdi ortamın leş kokulu mekanlarında. Şen kahkahalarınız ardındaki sırlarda dökün gözyaşınızı. Ağlama duvarınıza her yenilgide tekrar tekrar başvurun. Fısıldayın kulaklarınıza, ardındaki pas silininceye kadar. İhtiyacınız olan tek nefeslik hali üfleyin ruhunuza...